Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BİR ÜSLÜB YANLIŞI - 4 Kasım 1988

Bir "Arab" atasözü var: Bir fikri yıkmak isterseniz, ona karşı "gayrımemnun", "karşı gruplar" oluş­turunuz der... Şunu demek ister: Bir "fikir", "şahıs", "müessese", "sistem" yıpratılmak ve yıkılmak isteni­yorsa, o fikir, şahıs, müessese ve sistem karşısında, mağdur-karşı gruplar oluşturulur. Aslında bu sade bir atasözü de değil, bir taktik, yani stratejidir.

Radyo-televizyon ve resmî ağızlardan ne zaman "es­ki yazı-yeni yazı", "medrese-okul", "şeriat-laiklik" kı­yaslaması duysam, bu taktik-strateji aklıma gelir ve bu "kendi kalesine gol atma" yanlışına şaşarım.

BİR HATIRA

12 Eylül Harekâtı'nın ilk aylarından biri idi. Ankara-Ulus'taki eski Meclis binasında "Cumhuriyet Sergisi" açılmıştı. 12 Eylül'ün bu ilk aylarında sokak­lar anarşi-terör çirkinliklerinden kurtulmuş; herkeste bir rahatlık vardı. O rahatlıkla bir pazar günü, henüz ilkokulda okuyan iki oğlumu yanıma aldım, "Cumhuriyet Sergisi"ni gezmeye götürdüm. İstedim ki, düşünce ya­pıları henüz gelişme çağındaki çocuklarım, bir "tarih" sevgisi alsınlar; zihinlerine devletimizle, yakın tarihimizle ilgili temiz-güzel imajlar yazılsın... Fakat o da ne, kapı­dan girer girmez fesli-sarıklı, falakalı, gözü dönmüş, çirkinleştirilmiş manzaralarla karşılaşmayalım mı?.. Da­ha ileriye gidemedim. Çocuklarımın ellerinden tutup geri döndüm. Körpe zihinlerine geçmişimizle ilgili kara-kötü imajlar yerleşmesin diye...

Bu hatayı "devlet"e yön verenler olarak hep yapageldik. "Laiklik" hakkında sözederken, "laiklik öncesi"ni zemmetmeye gerek var mı?..Kendisi anlatılsın yeter... "Atatürk"ten bahsederken, şunları "yıktı" demek ye­rine, şunları "yaptı" demek daha müessir ve mâkûl ol­maz mı?. "Harf İnkılâbı", "Şapka İnkılâbı", "Cumhuriyet" kutlamaları da öyle. "Harf İnkılâbı" da­ha ileriye gitmek için yapılmışsa, katettiğimiz mesafe­den bahsedelim. O "İnkılâb"ı "tabu"laştırarak, habire onun faziletlerinden sözetmek, hele bir de geriye dönüp, el-kol hareketli küfürler savurmak, yukarıdaki taktiğin ağına düşmek olur.

HEDEF Mİ-VASITA MI?

Sistemeler hedef değil, vâsıtadır. İnsanın ve milletin ilerlemesine, huzuruna... "Beğlik"te, "sultanlık"ta, "imparatorluk"ta, "Cumhuriyet"te... Biz bu kademelerin hepsinden geçtik. Sonunda "Cumhuriyet"e ulaştık. Bizi daha ileriye götürsün diye... "İnsan"a saygı artsın; insanımızın ve milletimizin tarihî cevheri, dina­mizmi ortaya çıksın, bize ileri hamleler kazandırsın di­ye... "Harf", "şapka" başta, bütün inkılâpların hedefi bu ise doğrudur, haklıdır. Sonunda bir "hamle" daha yapıp, insana değer vermenin tâ kendisi demek olan "demokrasi"ye de geçtik ama, "saygı" nerde, bütün bu in­kılâptan "evrim" yaptık, "devrim" yaptık, insanımı­zın sırtında bir "kırbaç" gibi şaklatıp durduk. "Hedef"e yürümek yerine, vâsıtayı tabulaştırıp, onunla oyalanma ve yerinde sayma yanlışı.

"Cumhuriyet" deyince, "Atatürk" deyince; Cumhu­riyet döneminin ilke ve inkılâptan deyince, "urun geç­mişe", "urun abalıya"!.. Bu taktik-yanlıştan vazgeçelim artık. Yüzümüzü "ileri''ye dönelim... "İnsan"ımı­za, onun "düşünce" ve kutsallarına saygı gösterelim ki, devlet etrafında bütünleşme olsun.

"İnsan"a saygı olması gerekli müesseseleri ona karşı “kırbaç” yapmayalım. Bindiğimiz dalı kesmeyelim...